Macar besteci Béla Bartók'un İki Piyano ve Vurma Çalgılar için Sonat'ı, 1936'da yazdığı "Yaylı Çalgılar Orkestrası, Vurma Çalgılar ve Celesta için Müzik" adlı eserinin oda müziği alanındaki ikiz kardeşi olarak tanımlanır. Gerçekten de, onun olgunluk çağı verimi olan her iki eserinin de, pek çok ortak yönünün başında vurma çalgılara verilen önem gelir. Bartók'un eserlerini sonradan numaralayan Szöllösy'nin SZ110 olarak işaretlediği Sonat –bestecinin, halk müziğini derlemek için yaptığı çalışmaların sonuncusundan, 1936 Türkiye yolculuğundan döndükten sonra– 1937 yazında bestelenmiş ise de, ancak 1942'de yayımlanmıştır. Bartók'un, İsviçreli orkestra şefi Paul Sacher'in önerisi üzerine Temmuz ve Ağustos aylarında yazdığı sonat, ilk kez 16 Ocak 1938'de Basel'de seslendirildi. Avrupa'da, virtüöz ve daha çok ritme önem veren bir piyanist olarak ün yapan Bartók, daha önce öğrencisi olan ve 1923'te evlendiği ikinci eşi piyanist Ditta Pasztory, Baselli davulcular Fritz Schiesser ve Philipp Rührig ile bu ilk yorumu gerçekleştirdi. Bartók bir mektubunda, sonatın büyük başarı kazandığını belirtmekte ve Basler Nationalzeitung adlı gazetenin yaptığı röportajda şunları söylemektedir: "Yıllardan beri piyano ve vurma çalgılar için yazmayı planlıyordum. Ancak piyanonun, genellikle güçlü ve keskin sesli vurma çalgılara göre yeterli denge sağlayamayacağı kaygısıyla iki piyano kullanmayı düşündüm. Uluslararası Yeni Müzik Derneği'nin 10. yıl kutlama konseri için benden bir eser istenince de bu planımı gerçekleştirdim."
Bartók'un daha sonra, 1940'ta iki Piyano ve Orkestra için Konçerto olarak da düzenlediği ve ilk kez 1943'te, Fritz Reiner yönetimindeki New York Filarmoni Orkestrası eşliğinde eşiyle seslendirdiği eserde besteci piyanoyu "öncelikli vurma çalgı" olarak düşünerek yeni renkler yaratmıştır. İki kişinin seslendirdiği vurma çalgılarda ise üç timpani, biri büyük, ikisi küçük üç davul, biri asılı olarak kullanılan üç zil (cymbal), bir tamtam, bir üçgen (triangle) ve bir ksilofona yer veren Bartók, partisyonda bu çalgıların sahneye hangi düzenle konulacaklarını, hangi özel tokmaklarla çalınacaklarına ilişkin geniş açıklamalar yazmış ve görevlerini şöyle belirtmiştir: "Vurma çalgıların görevi çeşitlidir: Çok kez, yalnızca piyano tınısına bir renk nüansı, arada bir de piyano partilerine karşı kontrpuanlı motifler oluşturur. Ve çoğunlukta timpani, özellikle de ksilofon temayı belirleyen asıl partiyi yürütür."

1. Bölüm

1. bölümü (Assai lento-Allegro molto) tüm eserin yarı uzunluğuna kadar sürer. Önce hafif sesli ve ağır tempoda (assai lento) başlayan ilk bölmede 9/8'lik ölçüde kromatik olarak duyulan motif, tüm bölümün temelini oluşturur. İkinci bölme (Allegro molto) hızlı ve ritmik temayla ilkine destek olur ve hemen dört değişimle gelişir. Genellikle piyanoların egemen olduğu birinci bölümün ikinci temasında beliren ritmik yenilikler, Altı Bulgar Dansı'nda kullanıldığı gibi 9/8'lik ölçünün değişik bir düzenlemesidir. Çağrı biçimindeki üçüncü tema ise önce benzetimde (imitation) gelişir, sonra füg olarak işlenir. Sona doğru giderek artan tını derecesi, durmadan değişen vurma çalgıların sürprizlerle dolu vurgulamaları çılgın bir gürültü değil, keskin ritmik konturlarla seçkinleşen kontrollü ve dengeli bir zirve oluşturur.

2. Bölüm

Bazı eleştirmenlerin, eserin notturno (gece müziği ) kısmı olarak tanımladıkları 2. bölümde (Lento, ma non troppo) bu kez vurma çalgılar büyük önem taşır. Sonatta kullanılan vurma çalgılardan melodi çalabilen tek çalgı ksilofon, motifleri duyurmak görevini de yerine getirmektedir. Bu hüzünlü ve trajik derinlik yansıtan bölümde vurma çalgılar piyanonun yardımcısı değil, yol gösterenidir. Bu kez vurma çalgı görevini üstlenen piyanolar ise çok dikkatli konturlar ve gölgelemeler yapmakla yükümlüdür. Ağırlaşan orta bölmede (un poco piu Andante) sinirli bir motif belirirse de, tekrar ağır notturno atmosferine dönülür.

3. Bölüm

3. bölümün (Allegro ma non troppo) başlangıcı ani bir darbeyle ikinci bölümün kabuslu gece havasını yırtar. Rondo biçiminde beliren ilk tema bir halk dansına benzer: Kırsal ve rahat aksanıyla, bir uzmana göre Beethoven'in Contredance'larını, bir diğerine göre ise Balkan ezgilerinin folklorik havasını çağdaş formda anımsatan tema, ksilofonun –kendini kesinlikle duyuran– tizliğiyle işlenir ve yan temalar şeklinde sayısız ritmik değişimlere de uğrar. Final ise şaşırtıcıdır: Tema yavaş yavaş çözülür, ritmi küçük davula ulaşır; sesi giderek azalır. Uzaktan yankılanır gibi gizemli bir tınıyla, bir hayalin kaybolması gibi eser sona erer.[1]
 
[1] Aktüze, İrkin: Müziği Okumak, 1. Cilt. Pan Yayıncılık. İstanbul. 2002.

magnifiercross